28 Ocak 2010 Perşembe

NİNEMGİLİN EVİ


70 lerin sonuna doğru bacak kadar çocuktum daha. Annem öğretmendi. İki yaş küçüğüm Orhan'la beni yıllar sonra resimdeki maketini yapacağım ninemlerin evine bırakırdı her sabah, işe gitmeden önce. Sabah ayazlarında düşerdik yola, o zamanlar ben 4-5, Orhan 2-3 yaşlarında. Ninemlerin evi yakındı. Sabah Pazarı'na giden bir kaç yüz metrelik yolun ardından Muallak Camii'ne ulaşmadan hemen önce sağdaki ilk sokağa dönünce çocukluğumun ilk yıllarının geçtiği evin sokağına ulaşmış olurduk. İstiklal Savaşı'nın ardından Türkiye'nin bir çok şehrinde olduğu gibi Kilis'teki Yahudi ve Hristiyan halkları da göç edip gitmişler. Yahudilerin terkedilmiş bir havrası vardı bu evin karşısında. Annem ninemlere ulaşır ulaşmaz alyansıyla kapıyı çınlatır ve her gün yaşadığımız trajedi başlardı. İstemezdik ayrılmayı ve başlardık ağlamaya. Anneden ayrılmak akşam tekrar döneceğini bilsen de zor. Hiç bir sabah düşünmedik zaten bunu, evet akşam gelip alacak annem bizi ama bu değil ki sorun. Zorla annemin paçalarından çekip alırdı ninem bizi. Teyzemle beraber biz avunana kadar da başımızdan ayrılmazdı, ikisinin de çok derin izleri vardır hala üzerimde.
Bu ev işte, büyülüydü sanki. Tipik bir Kilis evi. 3 Tağa, bir kapı. Altında mağarası ve matmağı, matmağın hemen arkasında hamamı ve odanın içinden iki basamakla çıkılan çıkması. Küçük bir ev ama tam 8 kişi yaşamış o evde, dedem, ninem ve 6 çocuk. 4-5 yaşında bir çocuğun gözüyle bakılırsa masalsı. Yağmurların ardından serçelerin su birikintilerinde banyo yaptığı havuş bizim de oyun alanımız tabi sokağa çıkmadığımız zamanlarda. Tağaların hepsinde çeşit çeşit çiçekler ve en çok sevdiğim, duvara en yakın tağadaki zambaklar. Kış bahara dönerken yağdı yağacak gök gri tonlarıyla hüzünlü bir bekleyişin kubbesi. Yağmurun ardından kuş tağalarından henüz çıkmış serçeler havışta cilveleşirken, sobanın üstündeki portakal kabuklarının kokusu yayılır odaya ben zambaklı tağada annemin gelişini beklerim. Sarkaçlı saatin tik takları ve bir kaç serçenin çapkın ötüşleri. Orhan divanda uyumuş. Ninem namaz kılıyor...
Veeeeee yıllar geçiyor. Önce dedem, ardından ninem ardından matem. Ev satılıyor adını bile bilmediğim birine. Onca hatıraya mekan olmuş taştan bir canlı. Ne havışında oyun oynayabiliriz artık ne de çıkıp dama Orhan'la hemen karşıdaki havrayı seyredebiliriz. Ayrıntılı bir fotoğrafı da yok, yazılı bir anlatımı da. Çocukluğumun masalsı evi sadece hafızamda kazılı derin izleriyle. Bu maketin ardından su serpiliyor yüreğime...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder