29 Ocak 2010 Cuma

HERŞEY ÇAM KABUĞUNDAN BİR KAYIKLA BAŞLADI

Huzur verici bir uğultuydu rüzgarın çam ağaçlarının iğne yaprakları arasından geçerken çıkardığı ses. Küçücük bir çocuktum daha. Okula bile başlamamıştım sanırım. Dedem bir çam kabuğuna çakıyla şekil vermeye çalışıyor ben de büyük bir merakla izliyordum. Biraz sonra küçük bir kayık çıkıverdi çam kabuğunun içinden. Gülümseyerek bana uzattı. Doğrulduk oturduğumuz yerden, küçük bir yokuştan inip cılız bir dereye vardık. Suya indirdik kayığı. Çok güzel yüzüyordu. Annemin kızmasına rağmen, bir sürü çam kabuğunu eve getirmiştim o gün büyük bir hevesle. Aletler elimi acıtıyordu bazen ama öğreniyordum kendi başıma kabuğa şekil vermeyi. Önceleri ecüş bücüş derken sonraları tabanını kırmadan oymayı becerebilmeye başladım kabukları. Bir sürü küçük kayığım olmuştu.
O gün başladı benim model ve maketlere karşı olan ilgim. Annem de babam da yetenekli insanlardı. Biraz oradan biraz buradan derken şimdilere geldim işte... Artık çocukken hayranlıkla baktığım ansiklopedi sayfaları arasında tüm haşmetiyle duran yelkenlilerin resimlerini, her deniz manzarası resmi yapışımda çizmeyi ihmal etmediğim uzaklarda demirlemiş balıkçı teknelerini hayal etmekle kalmıyor, uzun uğraşlar sonunda yapabiliyorum. Belki de en güzeli dedemin ilk kabuğu oyuşunu izlemekti diye geçiriyorum içimden...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder